41 KERE MAŞALLAH

1) Hızlandırıcılı ekran kartları nasıl çalışır? Alsam işime yarar mı?

“Hızlandırıcılı” sözcüğü o kadar sık kullanılmaya başladı ki, artık anlamını yitirmeye başladı. Bu yüzden bu sorunun asıl cevabı özel amaçlı video hızlandırıcısı olan ve genelde “Windows hızlandırıcılı” veya “matematik işlemcili” adı verilen kartlarda yatıyor. Burada verilen bilgiler 2D, 3D ve dijital video hızlandırıcılı kartlar için de geçerlidir. Bunlar ile ilgili daha ayrıntılı bilgileri aşağıda bulabilirsiniz. VGA kartı işlem yeteneği olmayan basit bir görüntü adaptörüdür. Metinlerin yazılması ve okunması, piksellerin, çizgilerin, grafik öğelerin çizilmesi ve görüntüler için gerekli bellek transferi gibi işlemler CPU tarafından yapılır. Örneğin DOS tabanlı kelime işlemciler VGA metin (text) modunda çalışırken, oyun gibi programlar grafik modunda çalışırlar. Windows ise VGA grafik modunda çalışır. Yani Windows’da bir pencerenin bir yerden başka bir yere taşınması gibi basit bir işlem bile sisteminizin RAM’ı ile VGA kartınızın RAM’ı arasındaki veri yolundan çok sayıda verinin gidip gelmesi demektir. İşte bunun nedeni işlem yeteneği olmayan VGA kartının mikroişlemciden (CPU) yararlanmasıdır. İşte bu noktada grafik hızlandırıcının ne işe yaradığını anlamaya başlayabiliriz. Hızlandırıcılı kartlarının kendi işlemcisi vardır; yani pek çok işlemi kendi başına, CPU’ya fazla başvurmadan, veriyolunu fazla işgal etmeden gerçekleştirebilir. Bu da bitmap ve piksel transferi, renklerin ekrana yansıtılması, simge ve pencerelerin taşınması, pencerelerin açılıp kapanması, çizgilerin çizilmesi, poligonların (çokgenlerin) boyanması gibi sık kullanılan grafik işlemlerinde büyük performans kazancı sağlar. İşte bu yüzden artık bir PC’nin performansını CPU kadar başka donanım aygıtları da belirlemektedir. Ancak standart hızlandırıcılı kartların büyük veri transferi gerektiren video-klipler ve animasyonlara fazla yararı olmaz. Bazı yeni hızlandırıcılı kartlarda 3D (üç boyutlu) grafikleri destekleyen özellikler vardır. Bazıları ise MPEG filmleri tam ekran oynatacak şekilde tasarlanmışlardır. Amacınız Windows’u hızlandırmaksa standart hızlandırıcılı kartlardan alabilirsiniz. 3D ve MPEG desteği içinse alacağınız kartın bu özelliklere sahip olup olmadığını sormanız gerekir.

2) 3D grafik kartı ne işe yarar?

Bildiğiniz gibi monitörler iki boyutludur. Dolayısıyla ekranlarımıza yansıyan nesnelerin çoğu iki boyutlu olarak temsil edilir. Dünya üç boyutlu olduğuna göre nesneleri de gerçekçi şekilde ekrana yansıtmanın kuşkusuz pek çok avantajı vardır. Burada bahsedeceğimiz şey aslında yüzey modellemesidir, ama gerçek 3D nesneleri de içermektedir. Ancak bu Doom veya Wolfstein 3D gibi aslında sadece geliştirilmiş 2D özellikleri olan oyunlarla karıştırılmamalıdır. 3D nesneleri ekranda temsil etmek için poligonlardan oluşan bir tel kafes kullanılır. Bu poligonlar - genelde üçgen şeklindedirler - dış yüzeyi temsil ederler. Yeterince poligon kullanılmışsa nesneler köşeli görüntülerini yitirip, daha yumuşak ve gerçeğe daha uygun bir hal alırlar. Ancak bu sırada poligonların yer ve konumlarını belirlemek ve nesnelerin üzerlerine uygulanan efektleri (gölgeleme ve ışık gibi) uygulamak için pek çok işlem yapılır. İki boyutlu ekranda nesnelere üçüncü boyut kazandıran bu karmaşık işleme “rendering” (kaplama) adı verilir. Bütün bu işleri bilgisayarımızın CPU’su yapmaya kalkarsa, “rendering” işlemi çok uzun sürer ve oyunlardaki ve uçak simülasyonlarındaki gibi gerçek zamanlı kaplama işlemi mümkün olmaz. Neyse ki yeni 3D grafik kartı teknolojisi CPU’nun üzerindeki bu yükü kaldırır; 3D işlemlerini Windows’daki normal işlemlerin hızına eriştirir. Her marka 3D grafik kartına özel yazılmış bir sürücü, 3D grafik arabiriminden gelen verileri, donanımın anlayacağı biçime dönüştürür. Bu sürücü uygulama ile grafik kartı arasında bir tabaka oluşur ve bu tabaka bilgilerin donanıma daha yavaş ulaşmasına neden olur. Ama sürücü olmazsa, 3D uygulama geliştiren her firmanın, farklı markada her kart için ayrı bir sürüm çıkartması gerekir. Görüntü kartı üzerinde özel bir donanım kullanılarak hız problemi giderilebilir. Sonuç olarak 3D grafik kartları profesyonel amaçlı modelleme yazılımlarında olduğu gibi yakın zamanlarda çıkan 3D oyunlarda, yukarıda belirtildiği gibi köşeli görüntüleri yok eder ve grafiklere daha gerçekçi görünüm kazandırır.

3) Görüntü kartındaki “feature connector” ne işe yarar?

Görüntü kartlarındaki “feature connector” adı verilen konnektörün amacı, görüntü kartının belleğine CPU’ya ve veriyoluna uğramadan doğrudan ulaşmaktır. Böylece CPU’nun üzerindeki yük azalır ve bant genişliği ile ilgili problemler ortadan kalkar. Feature connector’ü “video capture” kartları, TV kartları ve MPEG kartları kullanırlar. Çünkü feature connector video-klipleri oynatmak için ideal bir bant genişliğine sahiptir. Bu konnektörlerin iki türü vardır: VGA ve VESA. Hemen hemen bütün yeni görüntü kartlarında bulunan VESA konnektörü, MPEG veya TV kartını görüntü kartınıza yüksek hızlı bir konnektör aracılığı ile bağlamanıza izin verir. Dolayısıyla, ileride bu kartları alıp bilgisayarlarına takmak isteyenler, görüntü kartlarında VESA konnektörü bulunmasına dikkat etmelidir. Bir de, bazı görüntü kartlarındaki feature connector kartla gelen disketteki özel bir programla devreye sokulurlar. Bu programı çalıştıran satırın, varsa programın parametreleri ile birlikte AUTOEXEC.BAT dosyasına eklenmesi, her seferinde programı çalıştırma gerekliliğini ortadan kaldıracaktır.

4) Video codec ne işe yarar?

Bilgisayarında MOV, AVI gibi formatlarda film oynatan herkes video görüntülerin kalitesiz ve küçük boyutlu göründüğünü bilir. Bunun nedeni, günümüz PC teknolojisinin henüz tam ekran video verilerini sıkıştırılmamış halde oynatmayı sağlayacak kadar gelişmemiş olmasıdır. Bunu anlamak için rakamlarla bir örnek verelim ve diyelim ki, 640x480 piksel/kare çözünürlükte bir filmi saniyede 30 kare hızında (gerçek hızda) ve 16.7 milyon renkte seyredeceğiz. Bunun için bilgisayarımızın içinde saniyede 640x480x30x3 = 28 MB veri pompalanıyor olacak. Bu veri gönderme hızıyla 640 MB’lık bir CD sadece 23 saniyelik video-klip içerebilir! Üstelik CD-ROM ve sabit disk teknolojisi de bu kadar yüksek hızda veri transferine izin vermez. Bu yüzden, sayısal video verileri sıkıştırılıp depolanır. Daha sonra bu sıkıştırılmış video verileri, sabit disk ve CD-ROM’dan okunup ekrana gönderilmeden hemen önce çözülür. Yalnız, çözme işlemi için CPU kullanılır ve gönderilen çözülmüş video verileri veriyolunu ve görüntü kartını sınırlarına kadar zorlar. Sabit diskiniz, CD sürücünüz CPU’nuz, veriyolunuz veya görüntü kartınız bu kadar fazla veri ile başa çıkacak kapasitede değilse, video-klip kalitesiz ve küçük boyutlu görünür. Sıkıştırma/çözme sözcüklerinin İngilizcesi “compression/decompression”dur; yani kısaca “codec”. Bu işlemleri yapan yazılım veya donanımlara da aynı isim verilir. Donanım şeklindeki codec’ler ya ayrı bir kart olarak satılır, yada görüntü kartı ile bütünleşiktir. Bunlar sıkıştırma\çözme ve ekrana yansıtma işlerini oldukça hızlı yapabilir ve CPU’nun üzerindeki yükü kaldırır. Bu yüzden video-klipleri tam ekran boyutunda ve kare atlaması olmadan oynatmayı sağlarlar. Sıkıştırılmış video formatları arasında MPEG, AVI, MOV, Indeo, MS-Video, Cinepak ve Quicktime’ı sayabiliriz. Bazıları ses de içeren bu formatlar, görüntü kalitesini bozmadan 1:100 oranında sıkıştırma sağlayabilir. Bazı yeni görüntü kartları, video-klipleri bir ölçüde hızlandırabilecek donanım özelliklerine sahiptir. Bazılarının üreticileri ise 30 kare/sn hızında, tam ekran oynatabileceklerini söylerler. Ancak bu tür ekran kartlarını almadan önce söz konusu kartın video-klipleri tam ekran boyutunda nasıl oynattığını görmenizi öneririz. Bu tür bazı ekran kartları 30 kare/sn hızında film oynatabilmekte, ancak tam ekran boyutunda yeterli kalitede görüntü verememektedir.

5) En iyi görüntü kartı hangisidir?

Bu soruya kesin bir cevap veren çok yanılır, üstelik verdiği cevap bir kısım kullanıcı için doğru olsa bile, bir kısım kullanıcı için öyle olmayabilir. Bir görüntü kartının alabileceğiniz en iyi görüntü kartı olması aşağıdakilere bağlıdır:

• Kullandığınız işletim sistemi.
• Çalışmayı düşündüğünüz çözünürlük ve renk derinliği.
• Bilgisayarınızın veriyolu (ISA, VESA veya PCI)
• En önemlisi, en çok kullandığınız uygulamalar.

Alacağınız kartın kullandığınız işletim sistem(ler)ine uygun, hızlı sürücüleri olması çok önemlidir. Bunun için gerekli bilgileri, görüntü kartının kutusu üzerinde yazar. Bazen güvenilir sürücüler her şey demektir. Örneğin Windows 95 bu konuda oldukça hassastır. Bazı uyumsuz görüntü kartlarını tanıyamadığı için sizi 256 renge mahkum eder; bazen de Win 3.x sürücülerinin yüklenmesine izin verir, ancak performansı düşürür. Çalışmayı düşündüğünüz çözünürlük, örneğin Window’da masaüstünü ne kadar geniş tutmayı istediğinize bağlıdır. 14 veya 15 inçlik bir ekranda 640x480 çözünürlükte çalışacaksanız, 1 MB belleği olan bir kart 16.7 milyon rengi desteklemelidir. 800x600 çözünürlükte ise 64,000 renk gösterebilmelidir. Veriyolunuz ISA ise (şu eski PC’lerden kullanıyorsanız) ne yaparsanız yapın yeterli renk derinliği elde edemezsiniz. Bu bilgisayarlara daha üst standartta (VESA veya daha iyisi PCI) kart takamazsınız. Çalışacağınız uygulamalar ise en hassas konu; çünkü yapılan testler gösteriyor ki, bazı kartlar iş uygulamalarında, bazıları grafik uygulamalarında, bazıları ise oyunlarda güçlü. Üstelik her geçen gün yeni modeller, yeni teknolojiler, hatta varolan bir kart için yeni sürücüler çıkıyor. İşte testlerin de böyle bir misyonu var: kullanıcıyı en son gelişmeler ve detaylar hakkında bilgilendirmek.

6) En fazla ne kadar kapasiteli bir sabit disk alabilirim? IDE ve E-IDE ne demektir?

Bu iki soru birbiriyle bağlantılı. Şu an piyasada yaygın şekilde kullanılan dört sabit disk standartı bulunmaktadır: IDE, E-IDE, SCSI ve Fast-SCSI. IDE (Integrated Drive Electronics), eski bilgisayarlarda bulunan bir standarttır ve 528 MB’ın üzerindeki sabit diskleri destekleyemez. Sabit diskiniz daha gelişmiş E-IDE (Enhanced IDE) standartında olsa bile E-IDE BIOS'u olmayan sistemlerin DOS-BIOS arabirimleri 1024 silindir veya 63 sektörden daha fazlasını kullanamıyorlar. Dahası BIOS-to-IDE arabirimi de 16'dan fazla kafayı kontrol edemiyor. Bütün bu sınırlamalara söz konusu olduğunda, sabit diskinizin sadece 528 MB'lık bölümünü kullanabilirsiniz. Ancak bu durumda bazı özel yazılımlar kullanılarak daha yüksek kapasitedeki sabit diskleri de formatlamak ve kapasiteyi 1 GB’a kadar çıkarmak mümkün olmuştur. E-IDE dörde kadar sabit diski destekler ve bunların her biri 8.4 MB boyutunda olabilir. Bunun nedeni, bir zamanlar yüksek kapasiteli sabit diskleri formatlamak için kullanılan özel yazılımın artık BIOS’da olmasıdır. Ancak bu 8.4 GB’lık kapasiteyi kullanabilmek için de LBA moduna geçmek gerekir.

7) FDISK ile bir sabit diskin C: ve D: diye ikiye ayrılabileceğini duydum. Bu işlem nasıl yapılır?

Bu işleme başlamadan önce, sabit diskinizdeki dosyaları mutlaka yedekleyin; çünkü disk bölümleme işlemi sonunda sabit diskteki bütün bilgileriniz yok olacaktır. Şimdi, sabit diskinizin sadece C. Sürücüsünden ibaret olduğunu varsayıp işlemleri adım adım yapalım:

• Boş bir disket alıp bunu FORMAT A:/S komutuyla sistem disketi olarak formatlayın.
• Formatladığınız disketin içine FORMAT.COM ve FDISK.EEXE programlarını kopyalayın.
• FDISK’i çalıştırın. Menüdeki [4] seçeneği ile sabit disk bölümü hakkında bilgi isteyin. Bilgiler arasında “Volume Label”in altındaki C: sürücüsü disk etiketini bir yere not edin.
• Esc ile ana menüye geçin ve ana menüdeki silme kısmına girmek için [3] tuşuna basın.
• Sabit diskinizin birincil DOS bölümü olan C: sürücüsünü silmek için [1]’e basın. Silinecek bölüm olarak [1] yazın. İşlemden emin olmak için sizden istenen “Volume label”a biraz önce not ettiğinizi yazın. Sonra [Y] ile işlemi onaylayın.
• Bölümü sildikten sonra Esc tuşu ile ana menüye geçin ve disk yaratmaya yarayan [1] kısmına girin.
• Birincil DOS bölümünü, yani C:’yi yaratmak için [1]’i seçin.
• Sabit diskinizde C: sürücüsüne ayırmak istediğiniz kapasiteyi % veya MB cinsinden verin.
• Şimdi [2] seçeneği ile sabit diskin geri kalan kısmını “Extended” DOS bölümü olarak tanıtın. Böylece D: sürücüsü için ilk adımı attık.
• Karşınıza mantıksal (logical) sürücü tanımlamanız gerektiği ile ilgili bir uyarı gelecektir. Soruya Enter tuşuna basarak cevap verin. Artık D: sürücüsü tanımlanmış oldu.
• Ana menüdeki [2] seçeneği ile aktif sürücüyü [1] yani C: olarak tanıtın.
• FDISK ile işimiz bitti. Daha önce hazırladığınız sistem disketini A:’ya takın ve bilgisayarı resetleyin.
• Sistem yüklenip karşınıza A> gelince sırasıyla C: ve D: sürücülerini formatlayın. Bunun için A>FORMAT C:/S ve A>FORMAT D:/S komutlarını kullanabilirsiniz.
• Sabit diskinizin yeni bölümlere önce DOS’u sonra diğer programlarınızı ve dosyalarınızı yükleyin. Vatana millete hayırlı olsun...

8) Bilgisayarıma ikinci bir sabit diski nasıl takarım?

Önce iki sabit diskten birini “master” (ana disk), ikincisini “slave” (ikincil disk) olarak kullanmanız gerekeceğini unutmayın. Eski diskiniz bıu ayırımı yapacak özelliklere sahip değilse, onu master olarak kullanabilirsiniz. Yeni sabit disklerin hepsinin üzerinde master/slave ayarı olduğu için, ikinci diski slave yapmak kolaydır. Sabit diski slave konumuna getirmek için jumper ayarları ile oynamak gerekir. Yeterli bilgiye sahip olmayanlar için, kullanım kitaplarında sabit diskin nasıl slave yapılabileceği anlatılmaktadır. Ayrıca diski aldığınız yerden de bilgi isteyebilirsiniz. Şimdi gelelim ikinci diski nasıl takacağınıza. Bilgisayarınızın içini açtıysanız, sabit diske bağlanan yassı IDE kablosunu görmüşsünüzdür. Bu kablonun ortasında ve sonunda birer konnektör bulunur. Önce mevcut sabit diskinize ortadaki konnektörü takın. IDE kablosunun bu sabit diskten çıkan kısmının ucundaki konnektöre ise yeni aldığınız sabit disk bağlanacak. Böylece fiziksel bağlantı işlemini gerçekleştirdiniz. Sıra geldi ikinci diski bilgisayara tanıtmaya. BIOS Setup’ınızda “Auto detect hard disk” gibi bir seçenek varsa, işiniz kolay: Bunu çalıştırıp BIOS’un otomatik olarak sabit disklerinizi görmesini sağlayabilirsiniz. Eğer bu seçenek yoksa gerekli değerleri elle girmek zorundasınız. Bunun için de kullanım kitaplarına bakabilir, veya diski aldığınız yeri arayıp, marka, model ve seri numarası gibi bilgilere göre ayarlarını öğrenebilirsiniz. Artık BIOS’a bu ayarları kaydedip çıkın. Son aşama, bilgisayarınıza işletim sistemini hangi diskten çalıştıracağını tanıtmak. Bunun için yukarıda açıkladığımız FDISK programından yararlanacağız. İkinci bir sabit disk takmanın bir diski ikiye bölmekten farkı, iki diskte her birinin de hem “primary” hem de “extended” DOS partition’larına sahip olabilmesidir. Yani işletim sistemini bu disklerden herhangi birinden çalıştırabilirsiniz. Ama önce FDISK’in 2. Seçeneğine girip aktif diski tanıtmanız gerekli. Bunu yaptıktan sonra diğer işlemler bir diski ikiye bölmek kadar kolay. Yeni diskinizi formatlayıp çalıştırmaya başlayabilirsiniz.

9) 386 bilgisayarımı Pentium’a terfi etmek istiyorum. Sorunsuz terfi edebilir miyim, yoksa yeni bir bilgisayar almak daha mı akıllıca olur?

Bu soruya cevap vermek için önce 386’dan Pentium’a geçerken nelerin değişeceğine bir göz atalım:

• Anakartınız mutlaka değişecek.
• Anakartınızla birlikte doğal olarak yeni bir işlemci, bir Pentium alacaksınız
• Anakartınız değiştiğinde üzerindeki veriyolu ISA/PCI olacak.
• Eski ISA grafik kartınızı yeni anakarta takabilirsiniz, ancak bu Pentium’u boşuna aldığınızı gösterir. Gerçekten yüksek performans istiyorsanız grafik kartını da PCI standartında bir kartla değiştirmelisiniz.
• 386 bilgisayarınızdaki sabit disk büyük olasılıkla size yetersiz gelecek. Bu yüzden sabit diskinizi yenilemek veya yeni bir sabit diski eskisi ile birlikte kullanmak isteyeceksiniz.
• Siyah beyaz monitör kullanıyorsanız, renkli bir monitör almak da isteyebilirsiniz.
• Bellek kuşkusuz yetersiz gelecek ve yükseltilmesi gerekecek. Eski sisteminizde 256K’lık veya 1MB’lik bellek birimleri varsa çöpe atmak daha iyi. Çünkü yeni Pentium anakartlarda 32 pinlik yuva bulamayabilir veya varolan yuvaları bu kadar düşük bellek birimleriyle işgal etmek istemeyebilirsiniz. Bütün bunların fiyatını toplarsanız yeni bir bilgisayara oldukça yaklaştığını göreceksiniz. Yine de bir fiyat avantajı olacağına inanıyor ve upgrade’de ısrar ediyor olabilirsiniz. Bu durumda bazı uyumsuzluk problemlerinden kuşkulanmanız doğal. Ancak yeni aldığınız donanım parçalarının eski parçalarla uyum sağlayıp sağlamayacağı tamamen bu işi yapan firmanın teknik bilgi , becerisine ve gösterdiği özene bağlı. Burada aşılması gereken birinci sorun eski kasanıza uygun bir anakart bulmak. Sonuçta kasa tasarımınız, almayı istediğiniz anakarta uygun olmayabilir, ve terfi firmasının önerdiği anakarta razı olmanız gerekebilir. Firma herhangi bir donanım uyuşmazlığı sorununun üzerine fazla gitmeyebilir ve geçici çözümlerle makinanızı size teslim edebilir. Bu uyduruk çözümler ileride başınıza dert açacaktır. Ve son olarak upgrade maliyetini düşürmek için ucuz ve düşük performanslı parçalar kullanılabilir. Bütün bu faktörler göz önüne alındığında yeni bir Pentium almak daha akıllıca görünüyor.

10) Secondary cache nedir, ne işe yarar? Bunu yükseltmek mümkün mü?

Bu kavramı anlatmadan önce cache bellek kavramını biraz açıklayalım: “cache” veya önbellek, bilgisayarınızda sık sık kullanılan verileri veya program talimatlarını saklayan bir depolama alanıdır. Böylece bu verilere ulaşmak için daha yavaş depolama alanlarına başvurmak zorunda kalınmaz. Cache bellek diğer bellek türlerinden çok daha hızlı olduğu için, bilgisayarınızın performansını artırır. CPU’nun değil de anakartın üzerinde olan bellek yongalarına secondary cache (ikincil önbellek), veya L2 cache bellek adı verilir. Bazı cache bellek türleri anakart üzerinde kaynaklıdır ve ancak teknik servis tarafından değiştirilebilir. Günümüzde en az 256 K cache belleği olmayan bir PC almamak gerekir. Cache bellek olmadan 486DX/2-66 işlemcili bir sistem ancak 386 performansında çalışabilir. Pentium sistemlerle birlikte “pipelined burst cache” adıyla yeni bir kavram dilimize girmiştir. Bu önbellek türü daha hızlı bir veriyolunu kullandığı gibi, anakart üzerine tıpkı bir RAM bellek kartı gibi takılır. Böylece Pentium kullanıcılarının yeni bir önbellek kartı alarak 256K’lık önbelleği, 512 K’ya, hatta 1MB’a çıkarması mümkündür. Ancak bu bellek türü sistem belleğine, yani RAM’e göre çok daha pahalıdır.