Sina Hakman
Internet, Yeteeer!Neden Internet'teki her şey "korkunç iyi" olarak tanıtılıyor? Yahu yeter, bunaldım artık. Herkes Internet'ten ne kadar fazla söz ediyor; ne kadar da çok Internet hakkında ahkam kesiyor. İki ay Internet'te dolaşan herkes kendini işin uzmanı saymaya başladı. Gazeteler minicik reklama milyonlar alırken, Internet'e koca koca sayfalar ayırıyor. Teknolojinin gelişimiyle Internet eş anlamlı sayılamaya başladı. Bir yandan da, sadece Internet'le ilgili konferanslar ve seminerler düzenleniyor. Nisan ayında ortalığı Internet'le ilgili dergiler bastı. Bilenin de bilmeyenin de yeni oyuncağı Internet fazlasıyla ilgi çekiyor anlayacağınız. Bu arada ben de, yıllardır Internet'le ilgili yazıp çizmeme rağmen nedense sinir oluyorum bu konunun bu kadar çekiştirilmesine. Daha önce sosyal etkileri bu kadar büyük olan hiçbir önemli teknolojik gelişme olmamış gibi, varsa yoksa Internet tartışılıyor. Peki, ben niye bu ilgiden rahatsızım acaba? Aslında tam olarak ben de bilemiyorum. Belki kendimce biraz olsun bildiğimi sandığım bir konuda önüne gelenin fikir beyan etmesini çekemiyor olabilirim. Beyan edilen fikirler doğru olsa içim yanmayacak, ama ipe sapa gelmez sözler edilince ben de çığırımdan çıkıyorum; böyle yazılar yazmaya girişiyorum. Nedir bu Internet'i bu kadar dayanılmaz yapan acaba? İnsandaki iletişim kurma ve fiziksel sınırları aşma isteği sanırım Internet'i çekici kılıyor. Bunu anlayabiliyorum. Peki herkese Internet hakkında yorum yapabileceği hissini veren ne? Yorum yapmak herkesin hakkı aslında. Internet'i kullanan ve kullanmayan herkesin fikirleri değerli. Yanlış olan her yorum yapanın konunun uzmanı gibi ortaya atılması; gazete ve dergilerde bir bilirkişi edasıyla hatalı bilgiler vermeleri [1]. İçki masalarında ülke kurtaran kültürümüz zaten buna alışık mı? Yoksa bu konu çok basit, sosyal etkileri de çok ortada da ben mi göremiyorum? Her neyse, bu ilgiyi çözmeye çalışmak boşuna, belli ki bu iş beni aşıyor. İyisi mi, son zamanlarda Internet'le ilgili kesilen ahkamların üzerine bir de ben ahkam keseyim. İşte başlıyor, yine Internet karşınızda:Internet konusunda atıp tutma yetkesini kendisinde en fazla gören topluluk sanırım gazeteciler. Malum, Internet'in bir tür yayıncılık tarafı var, o halde bu işi bildikleri için kolaylıkla uyum sağlayabilirler. Sanırım gazetelerimiz Internet'e bu nedenle bol bol yer veriyor. Gazetelerin Internet'e ayrılmış sayfalarında, ne işimize yarayacağı belli olmayan, İngiliz Kraliyet ailesinin web sayfasının adresi gibi ilgisiz bir sürü konuda Internet'teki adresler veriliyor, buralardan nasıl bilgi alabileceğimiz yazıyor. Sanki gazeteler yıllardan beri bilgi kaynaklarını tanıtırlarmış da Internet çıkınca oradaki bilgi kaynaklarına da yer vermek doğalmış gibi. Aslında bu duruma hiç kızmıyorum, çünkü Internet'in Türkiye'de yaygınlaşmasını sağlıyor. Böylece ilgisi[2] olan olmayan Internet'e bağlanmak ya da bir web sitesi açmak gibi dertlere düşüyor. Gazetelerin Internet sayfalarından başka bir de teknoloji avukatları var. Köşe yazarlarından bir kısmı aynı zamanda teknoloji avukatları. Hani her köşe yazarının bir takıntısı vardır: Kimi kadınların toplumsal durumuna takmıştır, kimi ülkemizde dönen kirli işlere el atar, kimi halkın düzeyine inmek - neden iniyorsak - derdindedir. İşte bir kısım yazar da teknoloji avukatlığını boynunun borcu olarak görür. Son çıkan Internet dergilerinin biri olan inter.net.work isimli dergide, Yeni Yüzyıl gazetesinin köşe yazarı, yeni teknolojilerin tanıtıcısı Murat Birsel'le bir söyleşi vardı. Murat Bey'in teknolojiyle ilgisine en çarpıcı biçimde Windows 95'in piyasaya çıktığı gün ATV'deki haber kuşağında tanık olmuştuk. Kendisi, Windows 95'in yeniliklerini tanıtmış, bu teknolojik gelişimin önemini vurgulamıştı. Hatta kolundaki, bilgisayardan randevuları okuyan özel saatini bile tanıtmaktan geri kalmamıştı. Bu söyleşisinde de Internet'le ilgili görüşlerini bizlere sunuyor. Bakın ne demiş Murat Birsel: "… mesela ODTÜ parasal durumu yüzünden kitap alamıyordu. 1990'ın bir döneminde kitap alımı durdu. Bu felaket bir şeydi. Ama şimdi atlatılmış durumda. İşte teknoloji burada çözüm yaratıyor. Çünkü Internet'le artık her bilgiye, her kitaba ulaşmak mümkün. Internet böyle inanılmaz bir ağ oldu." Internet'le ilgili böyle yorumlar yapılınca çok üzülüyorum, hatta bir yakınıma küfür etmişler gibi içerliyorum. Olacak şey değil, Internet nasıl bir üniversite kütüphanesinin kitap sorununu çözebilir? Günde iki saati Internet'in başında geçen bir insan, her kitabın Internet'te olduğunu nasıl söyleyebilir? Sayın Birsel'e kalsa Internet'te her şey olduğundan üniversite için yerleşke (kampüs) kurmaya bile gerek yok. Her türlü bilginin Internet'te olmasıysa ayrı bir tartışma. Öncelikle Internet'teki bilgilerin ya da kitapların böyle herkese açık olması mümkün mü? Mümkünse istediğimiz şekilde kullanabiliyor muyuz? Ayrıca bu kadar bilgiye ulaşmak bedava mı? Yani bugüne kadar ücretiyle danışmanlık veren avukatlar, teknoloji danışmanları, tasarımcılar, mimarlar Internet'i görünce kendilerine hayır işlerine adayıp bedava mı çalışmaya başladılar? Yazarlar yayıncılar falan kendilerini Internet furyasına kaptırıp bedava kitap mı yayınlıyorlar? Bu arada siz hiç bilgisayar ekranından kitap okudunuz mu? Öte yandan, Internet'te bulduğunuz bir bilginin doğru olduğunu nereden bileceksiniz? Internet'ten bulduğunuz her bilgiye güvenebilir misiniz? Sorular çok fazla. İyisi mi biraz tartışalım: Internet'te her türlü kitabı bulmak gerçekten mümkün. Bütün büyük kütüphaneler Internet'e bağlı ve eser koleksiyonlarında istediğiniz bir eseri aramanız mümkün. Ancak bu şekilde sadece eserlerin adları, yazarları, yayınevleri gibi kimlik bilgilerine ulaşabiliyorsunuz. Kitaplarla ilgili bulabileceğiniz en fazla bilgi başkalarının yaptığı yorumlar. Bunun dışında kitapların tamamının Internet'e konması söz konusu değil, çünkü bu durumda yazarın telif hakkı ihlal edilmiş oluyor. Bu yüzden sadece zaman aşımı nedeniyle telifi ortadan kalkmış Sofokles, Platon, Shakespeare gibi yazarların klasik eserlerini ve reklam amacıyla yayınevlerinin Internet'e koyduğu örnek kitapları bulabilirsiniz. Örneğin klasik kitapların Internet'te yayılmasını amaçlayan Gutenberg Projesi var. Bu projede çalışan kişiler gönüllü olarak çalışıp, dünya klasiklerini bilgisayar ortamına aktarıp Internet'te herkesin ulaşımına açıyorlar. Bu kitapların sorunu da sayfa düzenlemeleri olmaması, yani yazıcıdan bastırdığınızda gerçek kitaba benzer bir kitap çıkmıyor karşınıza. Ayrıca kitabı kağıda yazdırsanız bile, kağıt ve yazıcı masrafı normal kitaptan daha pahalıya gelecektir. Böyle bir kitabı bilgisayardan okumak daha da zor. Yani Internet'teki kitapların bize çok faydası yok, bir de kocaman bir üniversitenin kitap sorununu çözecek! Bu görüşü Internet'i görüp heyecanlanmış birinin görüşü olarak almakta fayda görüyorum. Internet'te her bilgiye ulaşabilme iddiası da başka bir abartma. Aslında gerçekten çok çeşitli bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Ama bu bilgileri bulmak bir mesele, bulduktan sonra ulaşmak bir mesele, ulaştıktan sonra inanmak ayrı bir mesele. Büyükçe bir kitapçıdaki kitapları düşünün şimdi. Hepsinin en az bir tane yazarı ya da derleyeni var, yayınevi var; yani kaynağı belli, kimin yazdığı belli. Peki, iç rahatlığıyla bütün kitaplarda yazanların doğru, gerçek ve yansız olduğunu söyleyebilir miyiz? Tabii ki hayır. Böyle olması gerekli de değil zaten. Biz kitapları seçerek okuruz, her önümüze gelen kitabı başvuru kitabı olarak benimsemeyiz. Bu durum dergilerde, gazetelerde bile böyledir. Haberin kaynağı, yorumun yazarı bellidir. Yazarı belirsiz bir yazıyı okurken içeriğine kuşku ile yaklaşırız. Diyelim ki yazar benim gibi atıp tutuyor. Zaten bu durumda yorum yapıldığını bildiğimizden, nesnel bir yazı okuyormuş gibi hissetmeyiz. Peki, Türk tarihiyle ilgili bir bilgi arıyor olsak; okuduğumuz yazıların yazarlarını, edindiğimiz bilgilerin kaynaklarını iyi bilmemiz gerekir ki gerçekleri, doğruları yansıttıklarını anlayalım. En azından kimin doğrularını anlattıkları ortaya çıksın. Internet'teki bilgilerin çoğunun doğruluğu, gerçekliği, nesnelliği belirsiz. Hadi bunları bırakın kaynağı, yazarı dahi belirsiz. Durum böyle olunca bırakın üniversite eğitiminde temel kaynak olmasını, kişisel bilgi kaynağı olarak bile dikkatle yaklaşılacak bir ortam. İşte bu yüzden içerikleri sınıflayan, kalitesini denetleyen çeşitli konularda özelleşmiş içerik seçiciler ortaya çıkmaya başladı. Bu tür yerler Internet'teki bilgilerin güvenirliğini sizin yerinize denetleyip bir seçici görevi görüyor. Ama şimdilik bu konuda büyük bir boşluk var. Bugün Internet'ten Türk tarihiyle ilgili bilgi toplamaya kalktığınızda; birbiriyle çelişen, bildiklerinizle uyuşmayan, kaynağı belirsiz bir sürü bilgiye ulaşabilirsiniz. Bunların hangisinin doğru olduğuyla ilgili bir Türk vatandaşı olarak belki fikir yürütebilirsiniz; başka bir ülkeden, başka bir kültürden biri bu işin içinden nasıl çıkacak? Yoksa çıkamayacak mı? Murat Birsel'in söyleşisinden devam edelim; yazarımız diyor ki: "… Amerika'daki otel rezervasyonumu Internet'le yapabilirim. Hava durumunu öğrenebiliyorum. Eğer istersem Empire State Building'in tepesinden New York'un nasıl göründüğüne bakabilirim." Doğrudur, otel rezervasyonunu Internet'ten yaptırmak iyi bir şey. Hava durumunu zaten giderken uçakta söyleseler bile, daha önceden öğrenmek de iyi bir şey. Empire State'in tepesinden New York'un nasıl göründüğüne bakmaya ne demeli? Gerçi "Adamın biri hizmet yapmış koymuş, ne diye canımızı sıkalım" diyebilirsiniz, ama bunun Internet'in "korkunç iyi" özelliklerinden biri olmasına dayanamıyorum. Böyle çok acayip örnekler var gerçekten: Bir üniversitenin, bir laboratuarındaki kola makinesinin içinde kaç teneke kola kaldığını ya da meşrubat istatistiklerini sorgulamak mümkün örneğin. Internet'teki bu tür sitelerin birer nimetmiş gibi her fırsatta vurgulanması canımı çok sıkıyor. Çünkü bu tavır sonucunda, her konuda olduğu gibi Internet'in de suyunu çıkarma olasılığımız var. Nitekim Murat Birsel de söyleşisinde, Türklerin pratik ve teknolojiyi seven insanlar olduğunu, cep telefonlarını da bu yüzden sevdiğimizi anlatmış. Ben de zaten bundan korkuyorum, cep telefonlarının suyunu çıkarttığımız malum, aynı risk Internet için de geçerli. Aslında daha yazacak çok şey var. Internet'le ilgili o kadar olmadık söz söyleniyor ki, ister istemez savunma ihtiyacı duyuyorum. Internet'le tanışıldığında heyecana kapılmak çok kolay, bu durumda söylenenler ve yazılanlar abartılı olabiliyor. PC World'e 1993'ün Mart ayında ilk yazdığım yazıyı aynı heyecanı duyarak yazmıştım. O zaman bana göre elektronik posta ve liste servisleri bilgi için en iyi kaynaktı. Abone olduğum listelerden gelen yüzlerce mektupla baş edemeyince, bir yıl sonra yazdığım ikinci Internet yazısında bazı kuşkularımı dile getirmiştim. Şimdi bambaşka kuşkular içindeyim. Internet, insanların bulduğu her şey gibi iyi ve doğru kullanılmadığında büyük zararlar verebilecek bir ortam. Televizyonu ve yazılı basını kullanarak milyonları çıkarlarınız doğrultusunda yönlendirebilirsiniz. Arabanızla tehlikeli numaralar yaparak birçok kişinin hayatını tehlikeye sokabilirsiniz. Bu tür riskler günlük yaşamımızda kullandığımız her türlü araçta var, ama biz yine de onları kullanmaya devam ediyoruz. Internet de kullanılmaya, büyümeye ve yaygınlaşmaya devam edecek. Önemli olan doğru anlaşılması, bilinçli kullanılması. Siz siz olun bundan sonra Internet'le ilgili bir şeyler okurken dikkatli olun, yazarı belli de olsa doğruluğu, gerçekliği ve nesnelliği tartışmalı olabilir. [1] Benim notum ve yorumum: Hayatımıza giren ve etkileyen bir şey hakkında yorum yapmak aslında herkesin hakkıdır. Yapılmalıdır da. Beni kızdıran bazı insanların bu konuda çok bilmiş bir eda ile, yalan yanlış bilgiler vermeleri. Yorum sınırında kalmak kaydıyla herkes istediği her konuda konuşabilir, Ancak garip olan kulaktan dolma bilgilerle atıp tutan bu insanların bazılarının -nasılsa- konunun uzmanı mertebesine yükseltilmesi. Yani yorumla, tartışma ve anlama çabasıyla -bunlar Murat Birsel örneği için çok iyi niyetli sözcükler oldu aslında-, bilimsel bilgi karıştırılıyor.Asıl sorun bu galiba. [2] Burada şöyle bir soru sorulabilir: Peki kimlerin ilgisi var, kimlerin yok, ya da olmamalı? |