Civilization III
Dünyayı yeni baştan yaratmak için bundan uygun zaman
düşünülemez... Bugünlerde haberleri izlerken acı çekiyorsanız bir de siz
deneyin, gerçekten de dünya şimdikinden daha farklı olabilir miydi?
Bu yazı, Firaxis tarafından hazırlanmış bir reklam
çalışması değildir, içerikteki tüm övgü, coşku ve abartı unsurlarının
sorumluluğunu bizzat üstleniyorum.
Derhal konuya girmekte fayda görüyorum,
bugüne dek yapılan sayısız Civilization oyunundan sonra (sayısız diyerek
abartıyor olabiliriz, exp. paketleriyle filan hepsini toplasanız Civilization
çizgisinde yaklaşık 10 tane oyun söz konusu) ortaya çıkan kesin bir sonuç
var: Bu oyun, bir çeşit krallık. Yani Civilization Cumhuriyeti gibi bir
tanım kullanmak büyük hata olur, çünkü öyle demokrasilerde olduğu gibi
her defasında başka birinin yönetiminde, başka başka kadrolarla kotarılacak
bir şey değil şu Civ. Bir Civilization oyunu yapılacaksa buna Sid Meier
ailesinin kanını taşımayan birinin talip olması bile yersiz. Civilization
krallığının tahtında oturan adam yerini ancak kendi kanından (Firaxis
tayfası) birine bırakabilir. Bunun aksini düşünüp kolları sıvayanlar için
en azından benim bu uyarıdan başka yapacak bir şeyim yok artık. Call to
Power'da duyduğum hayal kırıklığı ile Civilization III'de karşıma çıkan
her ayrıntıda gözlerime hücum eden mutluluk gözyaşlarını (bkz. Sayfa 38,
Uyarı) karşılaştırdığımda bu önyargının giderek bir saplantıya dönüştüğünü
itiraf ediyorum.
Civilization III'ün çıkışından kısa süre öncesine kadar, kendi resmi sitesi
dahil hiçbir yerde oyuna ait fazlaca bir detay bulamadığımı hatırlıyorum.
Doğrusu bunun tek açıklamasının "kaportası doğrultulmuş bir Civilization
II geliyor" olduğuna inanmak hiç içimden gelmemişti. Zaten açılış
videosundan itibaren oyunun beni onaylarcasına yeni ayrıntılar sunmasıyla
bu küçük şüphe de "çengeli kopmuş soru işaretleri çöplüğü"ne
savrulup gitti.
Oyunun çıkmasına daha aylar varken tek tek ortaya dökülen yeni özelliklerin
anlatıldığı haberler yerine sır perdesinin kısa süre önce ve neredeyse
birdenbire açılması, en çok ve hatta belki de sadece preview yazarlarının
ekmeğine yağ sürmüştü (bkz. Level - Ekim 2001). Sırf bu nedenle bile olsa
adamlara minnettar kalabilirim bu oyun için ama o kadar bencil değilim,
bana güvenebilirsiniz, yani en azından içinde bulunduğunuz şu dört sayfa
boyunca... Şimdi gözümde büyüdükçe büyüyen şu yenilikleri, "anlatılmaz
yaşanır" klişesini de ön koşul olarak koyup tek tek sıralama zamanı.
Buyrun.
Entellektüel bir histeri?
Yıllardır oynadığınız Civilization II'de, hele de oyunun başlarında, zar
zor ürettiğiniz Settler'ları "yol mu yapsın, yoksa tarım mı, yok
yok en iyisi gitsin şuracığa bir şehir kursun, ama giderken yol da yapsın
bari" gibi çelişkilerle ordan oraya sürdüğünüzü unutmuş olamazsınız.
Fakat artık unutabilirsiniz. Daha üzerine yerleştiği topraklara dair oryantasyon
sürecini tamamlayamadan, ülkesi için saçını süpürge etmesini emrettiğiniz
bu zavallı adamcıkların şimdiki tek görevi şehir kurmak. Yol-su işlerine
ise worker'lar
(amele?) bakıyor. Amele deyip geçmeyin, elleri nasırlı bu adamlar, oyuna
başladığınız bir avuç topraktan dünyaya yayılma hızınızın en önemli belirleyicilerinden.
Ayrıca bu akıllı ve itaatkar adamlarınıza sadece "çalış" emir
verip bıraktığınızda da hiç saçmalamayıp işe koyuluyorlar ve ülkede kazılacak
çukur, sulanacak arazi kalmayana kadar devam ediyorlar. Bütün işler bitince
ise uslu uslu en yakındaki şehre girip bekliyorlar.
Şehirlerinizde ne kadar çok tarım yaparsanız o kadar çabuk büyüyor, ne
kadar çok yol inşa ederseniz o kadar hızlı yeni yerleşimler kurabiliyorsunuz
ki Civ III'ün en önemli yeniliklerinden biri bu. Yani en kısa zamanda
birbirine pek de yakın olmayan noktalara şehirler kurmalı ve bu şehirlerin
nüfus, kültür gibi parametrelerini yüksek değerlerde tutarak etki alanlarını
genişletmelisiniz. Bu elbette Civ II'de de önemliydi ama artık çok daha
önemli olmasının sebebi ülke sınırları diye bir şeyin olması, inanır mısınız
Türkiye ve Yunanistan arasında bitmek bilmeyen polemiklerin baş aktörü
olan Ege Denizi'nden bildiğimiz "karasuları" hadisesi bile bir
şekilde var oyunda. Eskiden şehirlerin kendi sınırları vardı ve her biri
özerk birer merkez gibi sadece kendi askerlerinden, kendi nüfusundan,
kendi topraklarından sorumluydu. Şimdi ise şehirlerin sınırları genişledikçe
arada kalan başıboş toprak parçalarının hakimiyeti de sizin oluyor ve
buralardaki çok önemli stratejik kaynakları kullanma hakkını da kimseye
kaptırmamış oluyorsunuz.
Bence oyundaki en önemli yenilik, bildiğimiz dünya düzeniyle çelişen bu
saçma sistemin değişmesi olmuş. Böylece artık her kare toprağın çok ciddi
stratejik önemi var.
Bir
çeşit ölümsüzlük iksiri?
Oyun yine Milattan Önce 4000 yılında başlıyor. Kaybedecek hiçbir şeyiniz
olmasın istiyorsanız, gerçek hayattan da alışık olduğunuz üzere, o noktada
"quit" demelisiniz çünkü geçen her yıl sizi vaatkar bir gelecekle
müthiş bir bozgun arasında götürüp getirecek. Elbette bu süreçte esas
önemli olan şans değil, kafanızdaki zafer stratejisini nasıl uyguladığınız.
Seçiminizi doğru yapmalısınız, İngiliz mi olacaksınız, Iraklı mı, Mısırlı
mı yoksa Amerikan mı? Eski oyundakinin aksine, ırk seçimi etkisiz eleman
değil. Diğer bazı strateji oyunlarından bildiğimiz ırka göre üstün ve
zayıf yanlar ve özel birimler artık Civilization için de geçerli. Ama
ben bu oyunda, Civ kaderine inanmış biri olarak, ırk seçimi yapma şansımızın
olmamasını beklerdim. Yine de bu noktaya takılmayıp rastgele bir ırkla
da başlayabiliriz ve stratejimizi doğamızın gerektirdiği yönde çizmeyi
deneyebiliriz.
Oyunun hemen başlarında, daha önce gerçek dünyadakinden başka hiçbir strateji
oyununda görmediğiniz bir yenilikle sarsılabilirsiniz: Kültür emperyalizmi.
Bir şehir ne kadar çok kültür binasına ve nüfusa sahipse bulunduğu coğrafi
bölgede belli bir kültürel etki alanına kavuşuyor. Çevredeki şehirler
de kültür fakiriyse ve yönetimle arası iyi değilse sizin ülkenize katılmak
istediğini söylüyor. Bu durumda onları memnuniyetle aranıza kabul etmekten
başka bir şey yapmanıza gerek kalmıyor. Belki top tüfekle yıllarca alamayacağınız
bir şehir, hiç kan çıkmadan size katılıveriyor. Bir çeşit bonus...
Bu durumda, dünyadan uzak küçük bir adada oyuna başlamak eskisinden çok
daha büyük bir dezavantaj. Çünkü kültür emperyalizmi, özellikle oyunun
başlarında, çok kazançlı. Hele de başkentiniz, içindeki saraydan ötürü
iyi bir kültür değeri taşıdığından kolayca çevresindeki küçük yerleşimleri
baştan çıkarabiliyor ama dediğimiz gibi bir yere kadar...
Sakın ola ki "aman ne güzel, benim zaten genel kültürüm iyidir, hiç
askeri yatırım yapmadan bütün dünyayı ele geçiririm" gibi bir yanılgıya
düşmeyin. Bu oyunun gerçek dünyayı taklit ettiğini ve bir noktadan sonra
insanları bir tapınak ya da piramitle kandırmanın hiç de mümkün olmadığını
unutmayın. Ayrıca kültürle manipule ettiğiniz başka ırktan insanlar kendi
köklerini unutup doğrudan sizden biri haline gelmiyor. Örneğin ele geçirdiğiniz
şehir Almanlara aitse, o şehrin insanları Alman olarak kalmaya devam ediyor
ve diğerlerinden çok daha çabuk ayaklanabiliyor.
Resimli tarih atlası?
Civ kaderi diye sözünü ettiğim şey eskisinden çok daha baskın bir öğe.
Çünkü stratejik kaynak denen bir takım doğal kaynaklar var ki bunlara
oyuna başladığınız ve zamanla yayıldığınız topraklar üzerinde sahip değilseniz
dünya hiç de kolay bir yer değil. Örneğin petrol, örneğin lastik, örneğin
demir, bunlar yoksa zafer de yok... Diyelim ki bilimde diğer medeniyetlerin
önünde, hızla ilerlediniz. Şehirleriniz güvende, paranız bol, yani Civ
II koşullarında tank yapıp dünyada terör estirmek için mükemmel bir zaman.
Fakat tank üretebilecek teknolojiye ulaştığınız halde elleriniz bağlı
beklemek zorunda kalabilirsiniz çünkü elinizde tek damla petrol kaynağı
yok. Kesinlikle sinir bozucu.
Böyle
bir durumda seçenekleriniz; ya eski teknolojiyle ve en psikopat ruh halinizle
savaşacaksınız (bkz. imangucu.sav), ya buraya kadarmış deyip duraklama
devrine girip sıkılacaksınız (bkz. yeterbe.sav), ya da size petrol satacak
bir müttefik bulacak ve tankı ürettikten sonra ilk iş olarak bu kaynağın
tek sahibi olmak için söz konusu ülkeye bodoslama gireceksiniz (bkz. salakzulu.sav).
Bu arada oyundaki save dosyaları inanılmaz yer tutuyor, anlam veremedim.
Büyük bir oyun...
Birkaç yıl önce ilk Civilization yazımı yazdığımda başlığı Büyük Oyun'du
ve CivIII'ü beklerken korktuğum şeylerden biri de bu sözü geri almak zorunda
kalmaktı. Buna gerek kalmaması, hatta bu tarz oyunları sevenler için yeni
oyunun her zamankinden büyük olduğunu görmek iyi bir duygu. Oyunun Credits'inde
Sid Meier's Civilization III başlığı altında Sid Meier adı yok, Firaxis
ekibi ve diğerleri diye sıralanıyor liste ve ortaya koydukları iş bir
sonraki adıma kadar (CivIV?) tozlanmayacak bir CD'den ibaret (gerçi oyunu
kurduktan sonra hala CD olmadan da çalıştırabiliyorsunuz ama bu cümleyi
bir şekilde bağlamam gerekiyordu). Ama zaten bir oyuncu olarak, bir oyundan
bundan daha fazlasını istemek haksızlık değil mi? Ah, bir de multiplayer
seçeneği olsaydı...
Sadece bir ütopya?
Civilization
III'ün getirdiği genel mantık, oyunun eski Civilization'lardan sadece
biçim değil içerik olarak da ayrılmasını sağlıyor ve nasıl oluyorsa, kendini
bilmez birkaç fundamentalist dışında (ki artık Civilization'da bile böyle
bir yönetim biçimi yok) herkesi ekran karşısında kilitleyecek kadar da
iyi sunuyor bu yenilikleri. Artık modası geçmiş stratejilerle dünyayı
yönetmeye kalktığınızda muhakkak bir yerde tıkanıp kalıyorsunuz. Bunlardan
biri de diğer ülkelerle olan ilişkileriniz. Eskiden sadece topraklarınıza
girdikleri zaman "çık dışarı" diye azarladığınız ve bunun dışında
muhattap olmadan da gayet güzel geçinip gittiğiniz sanal zeka rakipleriniz
artık köşelerinde oturup sonlarının gelmesini beklemiyor. Artık Çin Seddi'ni
ya da Birleşmiş Milletler'i yaptığınız için kimse önünüzde iki büklüm
değil. Birlikte paylaştığınız bu dünyada, diğerlerine muhtaç olduğunuzu
unutmayın.
Diğerleriyle ilişkinizi bu kadar kritik yapan en önemli hususlardan biri
ticaret. Az önce sözünü ettiğimiz stratejik kaynakların ne kadar değerli
olduğunu onlar da sizin kadar iyi biliyor ve hiç de ucuza bırakmıyorlar
ellerindekileri. Niyetim burada oturup bir strateji rehberi yazmak değil
(bkz. Eser Güven), o yüzden kimden neyi hangi koşullarda koparacağınız
konusunu atlayıp yine bu başlık altındaki bir başka hususa temas etmek
istiyorum.
Bilirsiniz, eskiden diğer uluslarla iletişime geçtiğinizde doğrudan onlar
sizden bir şeyler isterdi ve siz de reddederdiniz. Bu reddetme işi uzayıp
gittikçe de iki ülke arasındaki ilişkiler gerginleştikçe gerginleşirdi.
Artık böyle değil, artık siz de çeşitli değiş tokuş önerileri götürebiliyorsunuz
ve bunu yaparken danışmanınız bir köşede durup mesela "bunu asla
kabul etmezler" ya da "iyi fikir, bunu önerelim" diyor.
İstediğiniz her alanda (diplomasi, kaynak, bilim vs.) öneri götürebiliyorsunuz
ve gerçekten de işe yaradığı oluyor. Her anlaşma 20 turn için geçerli
oluyor ki bence bu da iyi düşünülmüş bir ayrıntı.
Yeri gelmişken, danışmanların hakkaten de söz dinlenesi adamlar olması
(bkz. Dick Cheney) bir Civilization oyununda ilk kez karşımıza çıkan bir
şey. Ülkede işlerin nasıl gittiğine topluca bakmak istediğinizde bunu
gerçekten yapabilmek, yaparken de konunun uzmanı danışmanlardan fikir
almak kesinlikle gerekli ve faydalı bir şey. Eskiden "her şeyi ben
düşünmek zorundayım, her işe ben koşmak zorundayım, lider miyim hamal
mıyım" türünden isyanlar yaşayanlar artık "sen söyle, tamam
şimdi de sen söyle bakalım" diyip koltuklarında gevşemenin keyfini
çıkarabiliyor.
Büyük bir oyun...
Birkaç yıl önce ilk Civilization yazımı yazdığımda başlığı Büyük Oyun'du
ve CivIII'ü beklerken korktuğum şeylerden biri de bu sözü geri almak zorunda
kalmaktı. Buna gerek kalmaması, hatta bu tarz oyunları sevenler için yeni
oyunun her zamankinden büyük olduğunu görmek iyi bir duygu. Oyunun Credits'inde
Sid Meier's Civilization III başlığı altında Sid Meier adı yok, Firaxis
ekibi ve diğerleri diye sıralanıyor liste ve ortaya koydukları iş bir
sonraki adıma kadar (CivIV?) tozlanmayacak bir CD'den ibaret (gerçi oyunu
kurduktan sonra hala CD olmadan da çalıştırabiliyorsunuz ama bu cümleyi
bir şekilde bağlamam gerekiyordu). Ama zaten bir oyuncu olarak, bir oyundan
bundan daha fazlasını istemek haksızlık değil mi? Ah, bir de multiplayer
seçeneği olsaydı...
INFO.........................................................
Bilgi İçin: www.civ3.com
Yapım: Firaxis
Dağıtım: Infogrames
Minimum Sistem:
PII 300, 32MB RAM, 550 MB hard disk alanı
Multiplay: Yok
LEVEL Notu..........................................94
Grafik: Bugünün
Civilization'ı böyle olmalıydı zaten, büyük bir yaratıcılık örneği değil
ama eskisiyle kıyaslanamaz bile.
Atmosfer: Oyuna başladıktan sonra biri kulağınızın
dibinde borozan öttürmediği sürece gözleriniz ekrana dikili kalıyor. Eh
atmosfer dedikleri de böyle bir şey olsa gerek.
Ses: Sesler çok iyi seçilmiş, müzikler de
tarihsel olarak değişime geçiriyor. Caz sevenler bir an önce 2000'li yıllara
geçmeye baksın.
Oynanabilirlik: Her şey ellerinize bırakılmış
durumda, kısa bir alışma sürecinin ardından yapamayacağınız şey yok.
|